Tutsak Prenses Masalı

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda, yedi dağın ardında, yemyeşil ormanların sakladığı bir krallık varmış. Bu krallığın adı Lunaria’ymış. Lunaria, gökyüzü maviliğiyle, kuş cıvıltısıyla ve nehirlerin melodisiyle yaşayan mutlu insanların ülkesiydi.
Lunaria Krallığı'nın en güzel varlığı ise Prenses Elira’ymış. Uzun altın sarısı saçları, masmavi gözleri ve içinden nehirler geçen yumuşacık bir kalbi varmış. Halk onu çok sever, Elira da onları...
Ama bir gün, gökyüzü kararmış, güneş çekilmiş ve krallık sessizliğe bürünmüş. Çünkü Karanlık Dağlar'dan gelen kötü kalpli büyücü Malvaris, Elira’yı kaçırmış!
Elira'yı, lanetli kulelerin olduğu Gölge Vadisi’ne götürmüş. Buradaki siyah taşlardan yapılmış kale, güneşi bile içine çekermiş. Kale, o kadar yalnız ve kasvetliymiş ki, kuşlar bile üstünden uçmazmış.
Malvaris, Elira’yı en yüksek kuleye kapatmış. Prensesin özgürlüğünü ellerinden almış ama onun kalbindeki ışığı söndürememişti.
Elira, pencerenin önünde her gün güneşi bekler, ormandan gelen kuş seslerini hatırlamaya çalışırmış.
Bir sabah, Elira başını cama yaslamış, hüzünle gökyüzüne bakarken kendi kendine fısıldamış:
“Bir gün... bir gün buradan kurtulacağım. Kalbimdeki umutla, bir çıkış yolu bulacağım.”
Tam o sırada, odanın köşesindeki duvarda kıpırdayan bir gölge fark etmiş. Gölge büyüdükçe, bir şekle dönüşmüş. Ve karşısında gri tüylü, zeki bakışlı bir baykuş belirmiş. Adı Talon’muş.
“Selam, Prenses Elira,” demiş baykuş. “Uzun zamandır seni izliyorum. Kalbindeki ışık, karanlığı deldi. Bu yüzden buradayım.”
Elira şaşkınlıkla gözlerini açmış.
“Konuşan bir baykuş! Gerçek misin sen?”
“Gerçeğim. Ben Gölge Vadisi'nin eski koruyucularındanım. Malvaris’in büyüsünden etkilenmeden kalan nadir ruhlardan biriyim. Sana yardım etmeye geldim.”
“Peki nasıl? Bu kuleden çıkmanın yolu yok. Kapılar mühürlü, pencereler büyülü!”
“Her kilit, doğru kalple açılır. Ama önce, kendine inanmalısın. Sana eski bir şarkı söyleyeceğim. O şarkının gücünü anlaman gerek.”
Ve Talon, eski dillerde melodik bir şarkı mırıldanmış. Elira, şarkıyı dinledikçe kalbi ısınmış, gözlerinden yaşlar süzülmüş.
“Bu… bu şarkı annemin bana söylediği ninniye benziyor...” demiş Elira kısık sesle.
“Çünkü annen, bir zamanlar Lunaria'nın Işık Muhafızlarındandı. İçinde onun gücü var. Ama onu uyandırmak senin elinde.”
Elira, o andan itibaren her gün o şarkıyı mırıldanmış, kalbindeki umudu büyütmüş. Talon da ona geçmişin hikayelerini anlatmış.
Bir gece, fırtına gökyüzünü sararken, Malvaris kuleye gelmiş. Kapıyı açmış ve içeri girmiş.
“Ne bu melodiler, Prenses? Karanlığıma meydan mı okuyorsun?” diye hırlamış.
Elira, korkusunu bastırarak gözlerinin içine bakmış:
“Senin karanlığın, benim içimdeki ışığı söndüremez!”
Malvaris öfkeden titremiş. Ellerini kaldırmış, yıldırımlar saçan bir büyü hazırlarken Talon uçmuş, Elira'nın önüne geçmiş.
“Şimdi!” diye bağırmış Talon. “Şarkıyı söyle, sonuna kadar!”
Elira, gözlerini kapatıp annesinin ninnisini güçlü bir şekilde söylemiş. Şarkının notaları havada dans etmiş, duvarlar titremiş, zincirler çözülmüş. Göz alıcı bir ışık odadan fışkırmış ve Malvaris çığlık atarak yere düşmüş.
Büyücü, karanlığa karışırken şöyle demiş:
“Işık... bu kadar güçlü olamaz...!”
Ama olmuştu.
Zincirler kırılmış, kule aydınlanmış, gökyüzü yıldızlarla dolmuştu. Elira, pencereden baktığında uzaklarda Lunaria’nın ışıklarını görebiliyordu.
“Artık özgürüm,” demiş Elira gözyaşlarıyla.
Talon başını eğmiş.
“Hayır, prensesim. Sen hep özgürdün. Sadece hatırlaman gerekiyordu.”
Bir gün, karşılarına kocaman bir taş kapı çıkmış. Üzerinde ay sembolleri ve eski Lunaria diliyle şu yazı varmış:
“Gerçek ışık, yalnızca sevgiyle geçer.”
Elira düşünmüş. Ellerini kalbine götürüp annesini, babasını, halkını ve Talon’u düşünmüş. O an, elleriyle kapıya dokunmuş. Taşlar birden ışıldamış ve kapı yavaşça açılmış.
Karşılarında Lunaria Krallığı parlıyormuş. Halk, Prenses Elira’yı görür görmez alkışlarla karşılamış. Herkes gözyaşlarıyla boynuna sarılmış.
Kral babası gözyaşlarını tutamayarak şöyle demiş:
“Kızım... seni kaybettiğimizi sanmıştık...”
Elira başını kaldırmış, babasının ellerini tutmuş:
“Kendimi de kaybetmiştim baba... ama sonra kalbimi dinledim. Annemin şarkısını hatırladım. Ve ışığımı buldum.”
O günden sonra Elira, sadece bir prenses değil, krallığın “Işık Taşıyıcısı” olmuş. Çocuklara umut, büyüklere cesaret anlatır olmuş. Talon da hep yanında kalmış, yeni nesillere hikâyeler fısıldamış.
Ve her gece, krallığın dört bir yanında şu sözler yankılanırmış:
“Karanlık, ışığın yokluğu değil, unutulmuş bir umuttur. Ve bir kalpte bile umut varsa… ışık asla sönmez.”