Külkedisi Sindirella Masalı

Uzak bir krallıkta, gökyüzüne gülümseyen yıldızların altında küçük bir kasaba varmış. Bu kasabada, Sindirella adında genç ve iyi kalpli bir kız yaşarmış. Ancak hayatı hiç de kolay değilmiş. Annesini kaybettikten sonra babası, soylu fakat katı yürekli bir kadınla evlenmiş. Babası da bir süre sonra hayata gözlerini yumunca, üvey annesi ve iki üvey kız kardeşiyle baş başa kalmış.
Üvey annesi ve kardeşleri ona kötü davranır, tüm işlerini ona yaptırırlarmış. Sabahın erken saatlerinden gece yarısına kadar çalışır, ama yine de gülümsemekten vazgeçmezmiş.
Bir gün, kasabanın dört bir yanına bir haber yayılmış: “Prens, büyük bir balo düzenliyor! Ülkenin tüm genç kızları davetlidir.” Bu haber Sindirella’nın kalbini umutla doldurmuş. Ne de olsa çocukluğundan beri dans etmeyi hayal ederdi. Fakat üvey annesi onun baloya gitmesini yasaklamış.
“Sen mi baloya gideceksin? O kül içinde kalmış halinle mi? Ha ha ha! Sindirella, gerçekleri kabullen. Prens, güzel ve soylu kızları görmek ister, değil senin gibi sıradan bir hizmetçiyi!” demiş üvey kız kardeşi Isabella.
“Baloya gitmeyi aklından bile geçirme,” diye eklemiş diğer kardeşi Margot. “Bizim elbiselerimizi ütüle, ayakkabılarımızı cilala ve sakın bir hata yapma!”
Sindirella içini çekmiş ama umudunu kaybetmemiş. “Belki de bir mucize olur,” diye fısıldamış kendi kendine.
Balonun olduğu gece, Sindirella üvey annesini ve kız kardeşlerini saraya göndermiş. Üzerinde yamalı kıyafetleriyle mutfağa oturmuş, gözyaşlarını saklamaya çalışıyormuş. Tam o sırada, mutfağın camından tatlı bir ışık süzülmüş. Aniden bir ses duymuş:
“Neden böyle üzgünsün, sevgili Sindirella?”
Başını kaldırdığında, karşısında uzun, pırıltılı elbiseler giymiş yaşlıca bir kadın duruyormuş. Kadının gözleri ay ışığı gibi parlıyormuş.
“Siz de kimsiniz?” diye sormuş Sindirella.
“Ben senin iyi kalpli peri annenim. Üzüntünü duydum ve sana yardım etmeye geldim.”
Sindirella’nın gözleri büyümüş. “Gerçekten mi? Ama nasıl?”
Peri anne, gülümseyerek asasını sallamış. “Şimdi sıkı dur. Küçük bir sihirle bu geceyi senin için unutulmaz hale getireceğim.”
Bir anda Sindirella’nın yamalı kıyafetleri muhteşem bir elbiseye dönüşmüş. Üzerinde gökyüzü mavisi, ışıl ışıl parlayan bir kumaş varmış. Ayaklarında ise kristalden yapılmış zarif bir çift ayakkabı!
Sindirella hayranlıkla kendi görüntüsüne bakarken peri anne gülerek eklemiş: “Ama dikkat et! Büyü yalnızca gece yarısına kadar sürecek. Saat on ikiyi vurduğunda her şey eski haline dönecek.”
Sindirella heyecanla başını sallamış. “Teşekkür ederim! Bunu asla unutmayacağım.”
Saraya vardığında, herkes Sindirella’ya hayranlıkla bakmış. “Bu kız kim?” diye fısıldamışlar. Sindirella’nın güzelliği ve zarifliği herkesin ilgisini çekmiş.
Tam o sırada, genç ve yakışıklı Prens, kalabalığı yararak ona doğru gelmiş.
“Bu gece dansımı sizinle paylaşabilir miyim?” diye sormuş kibarca.
Sindirella utangaçça başını eğmiş. “Tabii ki,” diye fısıldamış.
Prens, onun gözlerinin içine bakarak elini uzatmış ve ikisi büyük salonun ortasında dans etmeye başlamış. Müzik yükseldikçe, Sindirella kendini bir peri masalının içinde gibi hissetmiş. Hiç bu kadar mutlu olmamıştı.
Dans ederlerken Prens ona sormuş: “Adınızı bile bilmiyorum. Nereden geldiniz?”
Sindirella gülümsemiş. “Bunu bilmenize gerek yok, Prens’im. Sadece bu anın tadını çıkaralım.”
Fakat saat ilerliyormuş. Ve o korkunç an gelip çatmış! Saat tam on iki olmak üzereymiş!
Sindirella, aniden gerçekleri hatırlamış ve hızla Prens’in elini bırakıp saraydan kaçmaya başlamış.
“Durun! Nereye gidiyorsunuz?” diye seslenmiş Prens arkasından.
Ama Sindirella koşmuş da koşmuş… Merdivenlerden inerken ayağından biri düşmüş: O muhteşem kristal ayakkabı! Ama durup almaya vakti olmamış. Saat tam on ikiyi vurduğunda, eski kıyafetlerine geri dönmüş ve sıradan bir kız olarak kasabasına dönmüş.
Ertesi gün Prens, ülkenin dört bir yanına haber salmış: “O gece baloda dans ettiğim kızı bulmalıyım! Geride bıraktığı bu kristal ayakkabı yalnızca ona ait. Kim giyerse ve tam oturursa, onunla evleneceğim!”
Üvey kız kardeşler hemen denemek istemiş. Isabella zorla ayağını sokmaya çalışmış ama ayakkabı ona çok küçük gelmiş.
Margot, ayakkabının içine ayağını sıkıştırmaya çalışırken acıyla bağırmış: “Bu nasıl küçük bir ayakkabı böyle?!”
Tam o sırada Sindirella sessizce öne çıkmış. “Ben de deneyebilir miyim?” diye sormuş kısık bir sesle.
Üvey annesi öfkeyle ona dönmüş: “Sen mi? Hayır! Sen sadece bir hizmetçisin!”
Fakat Prens’in adamları izin vermiş ve Sindirella’nın ayakları o kristal ayakkabının içine tam oturmuş!
Prens büyük bir mutlulukla onun ellerini tutmuş. “Seni buldum! O gece dans ettiğim kişi sendin!”
Sindirella gözleri dolarak başını sallamış. “Evet, Prens’im. Ama ben sıradan bir kızım.”
Prens gülümsemiş. “Senin kalbin, soyluluktan çok daha değerli. Lütfen benimle kal.”
Ve böylece, Sindirella sonunda hak ettiği mutluluğa kavuşmuş. Üvey annesi ve kardeşleri cezalandırılmış, ama Sindirella onları affetmiş ve kimseye kötülük yapmamaları gerektiğini öğretmiş.
Büyük bir düğün yapılmış, ve Sindirella ile Prens sonsuza kadar mutlu yaşamışlar.
Ve her gece, Sindirella gökyüzüne bakıp bir dilek tutmuş: “Ne olursa olsun, iyilik her zaman kazanır.”