Mutlu Kedi Masalı

Uzak diyarlarda, çiçeklerle kaplı yemyeşil bir vadide, küçük bir köy vardı. Bu köyde herkes birbirini tanır, yardımlaşır ve gülümsemeyi hiç eksik etmezdi. Ama bu köyde birinin gülümsemesi, herkesten çok dikkat çekerdi: Minnoş adında sarı beyaz tüylü, yumuşacık patili bir kedi.
Minnoş, herkesin “Mutlu Kedi” dediği, köyün neşe kaynağıydı. Gözleri her zaman pırıl pırıl parlayan, patileriyle dans eder gibi yürüyen Minnoş’un etrafında çocuklar toplanır, onunla oynamak için sıraya girerdi.
Ama kimse Minnoş’un neden bu kadar mutlu olduğunu tam olarak bilmezdi. Ta ki bir gün...
Bir sabah, güneş henüz ufukta göz kırparken, Minnoş çimenlerin üstünde yuvarlanarak uyanmıştı. Ama bir gariplik vardı. Kalbi biraz ağır, kuyruğu biraz düşük, mırıltısı biraz eksikti."Neler oluyor bana?" diye düşündü Minnoş. "Neden içimde bir boşluk var?"
O günden sonra Minnoş’un neşesi azalmaya başladı. Eskisi gibi sevimli zıplayışlar yapmıyor, çocuklarla oynamak yerine ağacın tepesine çıkıp yalnız kalmayı tercih ediyordu.
Köy halkı bu duruma çok şaşırmıştı."Acaba hasta mı oldu?" dedi Berra Teyze.
"Belki de karnı açtır." diye ekledi Hasan Amca.
Ama Minnoş’un ne maması eksikti ne de sağlığı bozuktu.
Bir gün, küçük bir çocuk olan Zeynep, Minnoş’un yanına geldi. Onu ağacın dalında tek başına otururken buldu.
"Minnoş?" dedi yumuşak bir sesle. "Seninle oynamayı çok özledim. Her şey yolunda mı?"
Minnoş derin bir iç çekti. "Bilmiyorum Zeynep. İçimde bir boşluk hissediyorum. Sanki... Sanki aradığım bir şey var ama ne olduğunu bilmiyorum."
Zeynep üzgünce başını eğdi. "Biz seni çok seviyoruz. Belki bir macera iyi gelir?"
Minnoş’un gözleri biraz parladı. "Macera mı?"
"Evet! Belki dışarıda, bu köyün dışında seni bekleyen bir şey vardır." dedi Zeynep heyecanla. "Hadi gel, birlikte keşfe çıkalım!"
Ve böylece, Minnoş ve Zeynep küçük bir sırt çantası hazırlayıp yola koyuldular. Ormanın içinden geçtiler, derenin üzerinden atladılar, renkli kelebeklerin peşinden koştular.İlk durakları Gümüş Şelale oldu. Orada yaşlı bir baykuş onları karşıladı.
"Hoş geldiniz genç yolcular," dedi baykuş bilgeliğiyle. "Kalbinizde bir eksik varsa, onu uzaklarda değil, en yakında arayın."
Zeynep kafasını eğdi. "Bu ne demek şimdi?"
"Bazen mutluluk, dışarıda değil, içeride saklıdır." dedi baykuş göz kırparak.
Minnoş düşündü. "Ama ben zaten içimi dinliyorum. Hâlâ eksik hissediyorum."
Baykuş gülümsedi. "O halde yolunuza devam edin. Belki de aradığın cevap bir kalbin içindedir."
Yolları onları Renkli Dağ’a götürdü. Burada her taş, başka bir renkti. Minnoş bir mor taşa patisiyle dokundu."Bu taş çok güzel. Ama hâlâ içimde o eksik şey var..."
Zeynep hüzünle Minnoş’a baktı. "Belki de sen başka bir kediyle tanışmalısın? Yalnızlık seni üzüyor olabilir."
Tam o sırada, bir çalının arkasından ince bir ses geldi.
"Merhaba?"
Minnoş ve Zeynep şaşkınlıkla döndü. Karşılarında gri tüylü, minik bir kedi duruyordu. Gözleri biraz korkak ama merak doluydu.
"Ben Luna... Burada yalnız yaşıyorum. Çok uzun zaman oldu birileriyle konuşmayalı."
Minnoş heyecanlandı. "Ben Minnoş! Seni tanıdığıma çok sevindim!"
Luna gülümsedi. "Ben de... Buralar güzel ama bazen çok sessiz oluyor."
Zeynep araya girdi. "Biz bir şey arıyoruz. Minnoş’un içinde bir boşluk var ve nedenini bilmiyoruz."
Luna bir adım yaklaştı. "Bazen insan ya da kedi, sevgiyle doludur ama paylaşamadığında yalnız hisseder."
Minnoş’un kalbi hızla attı. O an bir şey fark etti. Hep başkalarına mutluluk dağıtmıştı ama kendisi hiç dost bir yürekle gerçek bir bağ kurmamıştı.
"Zeynep… Belki ben sadece… bir dost arıyordum."
Zeynep gülümsedi. "Bence doğru yerdesin, Minnoş."
O günden sonra Minnoş ve Luna ayrılmaz ikili oldular. Zeynep onlara ara sıra yiyecek getirir, beraber oyunlar oynarlardı. Minnoş’un mırıltısı eskisinden daha da güçlüydü. Kuyruğu artık havada, gözleri mutlulukla doluydu.Bir gün Luna, Minnoş’a döndü ve şöyle dedi:
"Mutlu Kedi… Sana neden böyle diyorlar anlıyorum artık."
Minnoş başını yana eğdi. "Çünkü çok gülüyorum mu?"
"Hayır, çünkü sen başkalarına da mutluluğu bulaştırıyorsun. Ama artık senin de kalbin dolu. O yüzden gerçek bir 'Mutlu Kedi'sin."
Ve böylece, Minnoş’un eksik parçası tamamlandı: bir dostun sevgisi, bir çocuğun ilgisi ve içten bir yolculuk.Köye döndüklerinde herkes şaşkındı ama çok mutlu. Minnoş artık sadece köyün değil, Luna’nın da mutlu kedisiydi.
Ve köyde bir gelenek başladı: Her çocuk, içindeki boşluğu bulmak isteyen bir dost edinecek, tıpkı Minnoş gibi...
Ve Minnoş? O hâlâ mutlu. Hem de her zamankinden daha fazla.