Fesleğenci Kız Masalı

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil tepelerin ardında, gökyüzünün en mavi olduğu bir köy varmış. Bu köyün adı Gültepe’ymiş. Gültepe’de, kır çiçekleri gibi neşeli, rüzgar kadar özgür bir kız yaşarmış. Adı Elif'miş ama herkes ona “Fesleğenci Kız” dermiş.
Elif, her sabah güneş doğmadan uyanır, bahçesindeki fesleğenleri sulayıp konuşurmuş onlarla. Bu öyle sıradan bir konuşma değilmiş; fesleğenler onu dinler, bazen yapraklarıyla usulca “evet” dermiş gibi sallanırlarmış.
“Günaydın çocuklarım! Hadi bakalım, bugün de mis gibi kokunuzu yaymaya hazır mısınız?”
Rüzgar fısıltılarıyla cevap verir, güneş ona gülümsermiş.
Elif’in babası, köyün marangozuymuş. Annesi ise yıllar önce gökyüzüne doğru bir yolculuğa çıkmış. Elif bu yüzden biraz hüzünlü, ama çok güçlüymüş. En büyük neşesi fesleğenleriymiş. Onlara annesinin ninnilerini fısıldar, onları okşarmış sanki bebeklermiş gibi.
Bir gün köy meydanında pazar kurulmuş. Elif de küçük sepetine en güzel fesleğenlerini koyup satmak için pazara gitmiş.
“Fesleğen! Taze taze fesleğen! Mis gibi kokar, kalbi yumuşatır!”
Köylüler onu çok severmiş. Özellikle yaşlı kadınlar:
“Ayy Elif’çim, senin fesleğenlerin başka, vallahi başka kokuyor!” dermiş.
Ama o gün pazarda garip bir şey olmuş. Şehrin soylu beylerinden birinin küçük oğlu Kerem, ailesiyle birlikte köye gelmiş. Kerem biraz suratsız, sıkıntılı bir çocukmuş. Sürekli burnunu kıvırır, hiçbir şeyden memnun olmazmış.
Annesi pazar yerinde Elif’in tezgâhına yaklaşmış.
“Ne güzel kokuyor bu fesleğenler… Sevgili kızım, bunları sen mi büyüttün?”
“Evet hanımefendi,” demiş Elif gülümseyerek. “Onlarla konuşurum her sabah. Belki de bu yüzden böyle güzeller.”
Kerem kaşlarını çatmış.
“Bitkiler konuşmaz ki! Bu sadece saçmalık!”
Elif’in yüzü bir an düşmüş. Ama hemen toparlanmış.
“Belki sen duyamıyorsundur,” demiş nazikçe. “Ama içini dinlersen, seslerini hissedebilirsin.”
Kerem biraz bozulmuş ama belli etmemiş.
Annesi bir fesleğen saksısı alıp gitmiş ama Kerem aklında Elif’in söyledikleriyle doluymuş.
O gece Kerem uyuyamamış. Fesleğeni başucuna koymuş ama bir türlü onunla nasıl “konuşacağını” bilememiş.
Ertesi gün gizlice köydeki tepeye gitmiş. Elif’in bahçesini bulmuş. Elif orada çiçeklerine şarkılar söylüyormuş.
Kerem hayranlıkla izlerken Elif onu fark etmiş.
“Sen… şehirlisin değil mi?”
“Evet… Ben… Şey… Dün söylediklerin kafamı karıştırdı,” demiş Kerem biraz utanarak. “Bitkilerle konuşabildiğini söyledin. Bu gerçekten mümkün mü?”
Elif gülümsemiş.
“Konuşmak her zaman kelimelerle olmaz. Kalbinle hissedersen, doğa sana cevap verir.”
“Ben denedim ama olmadı…”
“O zaman yardım edeyim sana,” demiş Elif ve eline minik bir fesleğen fidesi vermiş. “Adını koy. Onu tanı. Onunla arkadaş ol.”
Kerem bu küçük bitkiye bakmış, bir an gülümsemiş.
“Adı… Umut olsun.”
Elif başını sallamış. “Güzel bir isim.”
Günler geçmiş. Kerem her gün Elif’in bahçesine uğramış. Artık suratsız bir çocuk değilmiş. Umut’un büyümesini izler, Elif’le sohbet eder, birlikte kuşlara yem atarlarmış.
Bir gün Elif’in fesleğenlerinden biri solmuş. Elif çok üzülmüş, elleriyle toprağı karıştırmış, gözlerinden iki damla yaş süzülmüş.
Kerem sessizce yanına oturmuş.
“Ne oldu Elif?”
“Bu… Bu benim en sevdiğim fidelerimden biriydi. Annemin ninnilerini en çok seven oydu. Neden gitti, bilmiyorum…”
“Belki… belki zamanı gelmiştir?” demiş Kerem. “Ama biz onun anısını yaşatabiliriz.”
Elif şaşkın bakmış.
“Nasıl yani?”
Kerem, bir fikirle parlamış.
“Yeni bir bahçe yapalım. Sadece onun gibi özel fesleğenler için. ‘Anı Bahçesi’ koyalım adını. Orada senin annenin şarkıları da yaşar, solan her yaprağın hikayesi de.”
Elif gözlerini silmiş, gülümsemiş.
“Bu… harika bir fikir! Gel hemen başlayalım!”
Böylece ikisi birlikte bir “Anı Bahçesi” kurmuş. Köyün çocukları da yardım etmiş. Her fesleğene bir isim, bir hikaye verilmiş.
Aylar geçtikçe, Kerem’in ailesi şehirden köye taşınmış. Çünkü Kerem artık o şehirde mutlu olamıyormuş. Elif onun en yakın dostu olmuş.
Bir gün Elif, Kerem’e dönüp şöyle demiş:
“Seninle konuşmadan önce kendimi hep yalnız hissederdim. Sadece bitkiler anlardı beni. Ama sen… sen dinlemeyi öğrendin.”
Kerem gülümsemiş:
“Sen de bana duyguların sesini dinlemeyi öğrettin. Sanırım bu yüzden bu bahçe artık sadece fesleğen kokmuyor… Kalp kokuyor.”
O günden sonra “Fesleğenci Kız” sadece köyde değil, çevre köylerde de tanınmış. Çocuklar onun yanına gelip fesleğenlerini anlatmış, kendi umutlarını paylaşmış.
Ve köyde bir efsane başlamış: “Kim kalbini açarsa, fesleğen onunla konuşurmuş…”