Polis Masalı

Bir zamanlar, Renklişehir adında rengârenk evleri, mis gibi kokan çiçekli sokakları ve neşeli insanlarıyla ünlü bir şehir varmış. Bu şehirde herkes birbirini tanır, selam verir, yardımlaşırmış. Fakat bu güzel şehirde bir kişi varmış ki, herkes onu çok severmiş: Polis Memuru Memo!

Memo, kocaman gülümsemesi, mavi üniforması ve şapkasıyla her sabah erkenden kalkar, devriyesine çıkarmış. Çocuklarla oyun oynar, yaşlılara yardım eder, kaybolan kedileri bulurmuş. Ama Memo’nun en büyük özelliği, herkesi dikkatle dinlemesiymiş.

Bir gün, Memo karakoldan çıkıp çiçekli sokaklarda yürüyerek devriyesine başlamış. Tam o sırada ağlayan küçük bir kız çocuğu görmüş. Kızın gözlerinden yaşlar boncuk boncuk süzülüyormuş.

"Hey tatlım, ne oldu sana? Neden ağlıyorsun?" demiş Memo, diz çökerek.

"Benim... benim balonum gitti! Uçtu... gökyüzüne!" demiş küçük kız, hıçkırarak.

"Aaa, hangi renkteydi balonun?"

"Kırmızı... ama sadece bir balon değildi o. Annem onu bana özel olarak almıştı, üzerinde küçük bir kalp vardı..."

Memo, kızın gözlerindeki üzüntüyü görünce, sanki kendi çocukluğuna dönmüş. Onun da küçükken çok sevdiği bir oyuncak ayısı kaybolmuştu. O duyguyu unutamamıştı.

"Peki ismin nedir?"

"Zeynep."

"Tamam Zeynep. Merak etme, Balon Dedektifi Memo iş başında!" diye gülümsemiş Memo.

Zeynep birazcık gülümsemiş ama hâlâ burnunu çekiyormuş.

Memo, hemen telsizine uzanmış.

"Merkez, Merkez, burada Polis Memo. Bir kayıp balon vakamız var. Kırmızı, kalpli. Rüzgâr yönü kuzeydoğu. Gözünüz gökyüzünde olsun!"

Telsizden gülüşmeler gelmiş ama Memo ciddiymiş. Bu sadece bir balon değil, bir kalpti.

Memo, yola çıkmış. Çocuk parklarına bakmış, çatıları gözden geçirmiş, yaşlı teyze Hatice’nin dürbününden gökyüzünü taramış.

"Hatice Teyze, bugün gökyüzünde kırmızı bir balon gördünüz mü?"

"Ayyy evladım, gökyüzünde ne mi arıyorum ben! Ama sabah martılar bir şeye takılmış gibiydi. Belki onlara sor."

Memo hemen sahile koşmuş. Martı Murtaza’yı görmüş. Murtaza, şehrin en konuşkan martısıymış.

"Murtaza! Bugün gökyüzünde kırmızı bir balon gördün mü?"

"Gördüm de söylemesi zor. Rüzgâr onu Uçanbulut Tepesi’ne doğru götürdü. Ama oraya kolay kolay kimse çıkamaz!"

Memo, hiç tereddüt etmeden:

"Zeynep’in kalbi o balondaydı. Ne kadar zorsa da çıkacağım."

Yürümüş, tırmanmış, yorulmuş ama sonunda tepeye ulaşmış. Orada yaşlı, bilge bir kaplumbağa onu karşılamış.

"Hoş geldin, cesur polis. Ne ararsın buralarda?"

"Bir balon. Küçük bir kızın kalbini taşıyan kırmızı bir balon."

"Hmmm… Kalpler kolayca kaybolur ama sevgiyle bulunanlar daha kıymetlidir. Şu kayanın arkasına bak."

Memo hemen kayanın arkasına geçmiş ve orada, dallara takılmış bir kırmızı balon görmüş. Hemen dikkatle balonu kurtarmış.

"Seni sahibine götüreceğim." demiş fısıldayarak.

Memo aşağıya indiğinde Zeynep hâlâ oradaymış. Gözleri umutsuzca gökyüzüne bakıyormuş.

Memo, arkasından yaklaşarak yavaşça balonu uzatmış:

"Biri seni çok özledi."

Zeynep gözlerine inanamamış, balonu kucaklamış.

"Balonum! Gerçekten o! Kalbi de üzerinde!"

"Her şey kalbimizi dinleyerek başlar, Zeynep." demiş Memo, gülümseyerek.

Zeynep sevinçle Memo’ya sarılmış.

"Teşekkür ederim! Sen dünyanın en iyi polisisin!"

Memo’nun gözleri dolmuş ama göstermemeye çalışmış.

O günden sonra Memo’nun adı "Kalp Dedektifi" olmuş. Şehirde ne zaman biri üzülse, Memo onların kalbindeki kaybolanı bulmak için yola çıkarmış.

Ve Renklişehir, Memo’nun cesaretiyle daha da renkli, daha da sevgi dolu bir yer olmuş.