Unicorn Masalı

Bir zamanlar, Gökkuşağı Diyarı’nda sihirle ışıldayan, nehirleri şekerden akan ve gökyüzünün her daim pembe olduğu bir yer vardı. Bu diyarın en nadide canlıları ise unicornlardı. Her biri farklı bir renkte ışıldayan, kanatlarıyla gökyüzünde süzülen ve mutluluk saçan bu muhteşem varlıklar, bu diyara neşe getiriyordu. Fakat bir gün, korkunç bir lanet Gökkuşağı Diyarı’nı vurdu ve tüm unicornlar birer birer kayboldu.

Bir tek Luna kalmıştı. O, saf beyaz tüyleri ve gümüş yelesiyle son unicorndu. Fakat yalnızlık içinde büyümüştü. Onun gibi başka hiçbir unicorn yoktu ve kendini hep eksik hissediyordu. Her gece gökyüzüne bakarak, kaybolan ailesini, dostlarını ve neşeyle dolu eski günleri hayal ediyordu.

Bir gün, Luna ormanda dolaşırken, küçük bir çocuk sesi duydu. Kafasını kaldırıp sesin geldiği yöne doğru ilerledi. Büyük bir ağacın arkasında, küçük bir kız çocuğu oturuyordu. Sarı saçları darmadağındı ve yanaklarından yaşlar süzülüyordu.

Luna sessizce yaklaşıp, tatlı sesiyle sordu:

“Neden ağlıyorsun küçük insan?”

Küçük kız, gözlerini açarak hayretle Luna’ya baktı. Bir unicorn gördüğüne inanamıyordu! Hemen gözlerini ovaladı, fakat Luna hâlâ oradaydı.

“Sen… sen gerçek misin?” diye fısıldadı.

“Tabii ki gerçekim. Adım Luna. Peki senin adın ne?”

“Ben Lily. Ama… burada ne yapıyorsun? Unicornlar artık yok sanıyordum.”

Luna başını eğdi ve üzgün bir şekilde konuştu:

“Evet, ben de öyle sanıyordum. Ama ben hâlâ buradayım. Yalnızım ve arkadaşlarımı arıyorum.”

Lily bir an düşündü, sonra gözleri heyecanla parladı.

“O zaman seni arkadaşlarıma götüreyim! Onlar da benim gibi unicornların gerçek olduğuna inanmıyor. Ama seninle tanışınca çok şaşıracaklar!”

Luna biraz tereddüt etti. Daha önce hiç insanlarla vakit geçirmemişti. Ama yalnız olmaktan sıkılmıştı. Küçük kıza güveniyordu.

“Tamam, seninle geleyim!” dedi ve Lily’yi sırtına bindirdi.

Birlikte ormanın içinden geçerek, küçük bir kasabaya vardılar. Çocuklar sokaklarda oyun oynuyordu. Fakat Luna’yı gören herkes şaşkınlıktan donup kalmıştı.

“Bu da ne?!”

“Unicornlar gerçekten var mıymış?”

“Ona dokunabilir miyiz?”

Luna biraz çekinse de, çocukların sıcak ilgisini görünce yavaşça konuştu:

“Merhaba çocuklar. Ben Luna. Son unicorn olduğumu sanıyordum ama belki de siz benim kayıp arkadaşlarımı bulmama yardımcı olabilirsiniz.”

Çocuklar heyecanla birbirlerine baktılar. Unicornları kurtarmak için bir maceraya atılmak harika olurdu! Lily öne çıktı:

“Gökkuşağı Diyarı’na gitmeliyiz! Orası eskiden unicornların yuvasıydı. Belki orada bir ipucu buluruz.”

Luna başını salladı. Evet, Gökkuşağı Diyarı onun doğduğu yerdi ama lanetten sonra oraya hiç gitmemişti.

“O zaman yola çıkalım!” dedi neşeyle.

Birkaç saatlik yürüyüşten sonra, Gökkuşağı Diyarı’nın girişine vardılar. Fakat burası eskiden olduğu gibi ışıl ışıl değildi. Renkler solmuş, gökyüzü griye dönmüştü.

Lily korkuyla Luna’ya sarıldı.

“Burada bir şeyler ters gidiyor…”

Luna başını salladı.

“Sanırım lanetin etkileri hâlâ sürüyor.”

Tam o anda, karanlık bir gölge havada belirdi. Kırmızı gözleriyle onları süzen, korkunç bir büyücü ortaya çıktı!

“Hahahaha! Demek hâlâ geri dönmeye çalışıyorsun, küçük unicorn?” dedi alaycı bir sesle.

Luna korkusunu bastırarak öne çıktı.

“Unicornları neden kaçırdın?! Onları geri getir!”

Büyücü kıkırdadı.

“Unicornlar neşe ve ışık getiriyordu. Ama ben karanlığı seviyorum. O yüzden onları zamanın derinliklerine hapsettim! Sonsuza dek kayboldular.”

Çocuklar dehşet içinde birbirlerine baktılar. Lily cesurca öne çıktı.

“Onları geri getirmek için ne yapmamız gerekiyor?”

Büyücü gülümsedi.

“Gökkuşağı Kristali’ni bulmalısınız. Ama o kristali almak o kadar kolay değil! Gökkuşağı Şelalesi’nin ardında saklı. Oraya varabilmek için, cesaret, dostluk ve inanç göstermeniz gerek.”

Luna ve çocuklar birbirlerine baktılar. Başka şansları yoktu.

Büyücü gözden kaybolduktan sonra hemen yola koyuldular. Yüksek dağları, derin nehirleri ve karanlık mağaraları geçerek, sonunda Gökkuşağı Şelalesi’ne ulaştılar. Ancak burada, kristali koruyan dev bir ejderha vardı!

Ejderha gözlerini açarak Luna’ya baktı.

“Buraya ne için geldin, unicorn?”

Luna cesurca cevap verdi:

“Unicornları kurtarmak için! Gökkuşağı Kristali’ni almaya geldik.”

Ejderha bir an düşündü ve başını salladı.

“O kristali sadece kalbinde gerçek sevgi taşıyanlar alabilir. Sen gerçekten onlara değer veriyor musun?”

Luna ve çocuklar başlarını salladılar.

Ejderha bir süre onları izledi ve sonra kocaman kanatlarını açarak kristali çıkardı.

“Pekâlâ, alın. Ama unutmayın, gerçek güç sevgi ve dostluktur.”

Luna kristali aldı ve büyücünün olduğu yere geri döndüler. Kristali gökyüzüne kaldırdığında, bir anda ışıklar parladı, gökyüzü yeniden renklendi ve kaybolan unicornlar bir bir ortaya çıkmaya başladı!

Luna gözyaşlarını tutamadı. Sevdiklerine kavuşmuştu!

Büyücü çığlık attı:

“Hayır! Bu mümkün değil!”

Ama artık çok geçti. Gökkuşağı Diyarı eski haline dönmüş, büyücü de kaybolmuştu.

Lily ve çocuklar sevinç çığlıkları attılar. Luna, dostlarıyla yeniden bir araya gelmenin mutluluğunu yaşarken, Lily’ye döndü ve sımsıkı sarıldı.

“Bana yardım ettiğin için teşekkür ederim. Sen olmasaydın bunu başaramazdık.”

Lily gülümsedi.

“Asıl ben teşekkür ederim. Bana sihrin gerçek olduğunu gösterdin!”

Ve böylece, Gökkuşağı Diyarı yeniden canlandı. Unicornlar özgürce koşmaya devam etti, çocuklar sihrin gücüne inandı ve dostluk her şeyin üstesinden geldi.