Prenses ve Kurbağa Masalı

Bir zamanlar, yemyeşil ormanlarla çevrili büyük bir krallık vardı. Bu krallıkta, adeta ışık saçan güzelliğiyle ünlü Prenses Lilia yaşardı. Lilia, sadece güzelliğiyle değil, aynı zamanda merhameti, nezaketi ve cesaretiyle de herkesin sevgisini kazanmıştı. Ama derinlerde bir yerde, onun yüreğini sıkıştıran bir yalnızlık vardı. Sarayın gösterişli baloları, ihtişamlı elbiseleri ve değerli mücevherleri onu mutlu etmiyordu. O, gerçek sevgiyi ve dostluğu arıyordu.
Bir gün, babası Kral Edward ona büyük bir sürpriz yaptı. Yaklaşan doğum günü için tüm prensleri saraya davet etmişti. Lilia, bu haber karşısında iç çekti. Onun için evlilik, sadece tahtı paylaşmak değildi; o, kalbinin derinliklerinde hissedeceği bir sevgi istiyordu.
Ertesi gün, Lilia bahçeye çıktı ve büyük fıskiyeli havuzun kenarına oturdu. Elindeki altın topu suya atıp tutarak düşüncelerine daldı. Tam o sırada bir hata yaptı ve top havuzun derinliklerine düştü. Gözleri büyüdü, telaşla suya eğildi ama altın top gözden kaybolmuştu.
Birden, suyun içinden garip bir ses duyuldu:
"Sakın üzülme, prenses! Belki ben sana yardım edebilirim!"
Lilia irkildi. Suyun yüzeyinde küçük, yeşil bir kurbağa duruyordu. Gözleri zekice parlıyordu ve gülümser gibi bir hali vardı.
"Sen… konuşuyorsun!" diye şaşkınlıkla fısıldadı Lilia.
"Elbette konuşuyorum! Ama asıl önemli olan şu: Ben, senin topunu geri getirebilirim!" dedi kurbağa.
"Gerçekten mi?" Lilia'nın gözleri umutla parladı. "Lütfen bana yardım et!"
"Tabii ki," dedi kurbağa, hafifçe suya dalarak. Birkaç saniye sonra, ağzında altın topuyla suyun yüzüne çıktı ve kıyıya sıçradı. Lilia heyecanla uzandı ve topunu aldı.
"Teşekkür ederim! Çok iyisin!" dedi sevinçle.
Kurbağa başını eğerek kibarca konuştu:
"Peki, benim için ne yapacaksın, güzel prenses?"
Lilia gözlerini kırpıştırdı. "Senin için mi? Ne demek istiyorsun?"
Kurbağa hafifçe iç çekti. "Bu dünyada her iyiliğin bir karşılığı vardır. Ben sana topunu getirdim, sen de bana bir iyilik yapmalısın."
Lilia biraz huzursuz oldu. "Benden ne istiyorsun?"
Kurbağa, içten bir gülümsemeyle yanıtladı: "Sadece bir dostluk. Beni sarayına götür, sofranda benimle yemek ye, benimle sohbet et ve bana gerçek bir dost gibi davran."
Lilia tereddüt etti. Bir kurbağa ile dost olmak tuhaf bir fikirdi. Ama sonra kalbinde bir sıcaklık hissetti. Onu küçümsemek doğru olmazdı.
"Pekâlâ, söz veriyorum," dedi nazikçe.
Böylece, Lilia kurbağayı avucuna aldı ve saraya götürdü. Sarayın içindeki herkes, prensesin bir kurbağa ile konuşmasına şaşırdı. Ancak Lilia verdiği sözü tuttu. Kurbağa onun sofralarında oturdu, hikâyeler anlattı ve zamanla gerçekten de çok eğlenceli bir arkadaş oldu.
Günler geçtikçe Lilia, kurbağanın zekasına, mizahına ve nazik kalbine hayran kaldı. Onun yalnızlığı, kurbağanın neşeli sohbetleriyle dağıldı. Ama derinlerde bir yerde, tuhaf bir his de büyüyordu. Kurbağa ona yabancı gelmiyordu. Sanki daha önce de onunla tanışmış gibiydi.
Bir gece, Lilia yatağında yatarken kurbağa yanına sıçradı.
"Prenses, sana bir sır vermek istiyorum," dedi sessizce.
Lilia başını kaldırıp merakla baktı. "Ne sırrı?"
Kurbağa içini çekti. "Ben… aslında bir zamanlar insandım. Bir prens."
Lilia'nın gözleri büyüdü. "Bu nasıl olabilir?"
"Kötü bir cadı tarafından lanetlendim. Beni yalnız bir kurbağaya çevirdi. Ama bu lanetin bir yolu var: Gerçek bir dostluk ve saf bir sevgi." Kurbağa gözlerini Lilia’ya dikti. "Ve ben, bunu sende buldum."
Lilia'nın kalbi hızla çarptı. Sonunda hissettiği garip çekimin sebebini anlamıştı. Yavaşça ellerini uzattı ve kurbağayı avuçlarına aldı. Gözlerinin içine baktı.
"Ben seni olduğun gibi kabul ediyorum," dedi içtenlikle. "İnsan olup olmaman önemli değil. Sen benim dostumsun."
O anda, parlak bir ışık yayıldı. Kurbağa yavaşça havaya yükseldi, bedeni ışıklar içinde eriyip yeniden şekillendi. Ve işte, Lilia'nın önünde genç, yakışıklı bir prens duruyordu. Altın saçları omzuna dökülmüş, gözleri umutla parlıyordu.
"Prenses… lanetim kırıldı!" diye fısıldadı.
Lilia'nın gözleri doldu. "Bu bir mucize…"
Prens dizlerinin üzerine çöktü ve Lilia'nın ellerini tuttu. "Adım Adrian. Yıllar önce, bu krallığın sınırlarında bir prensdim. Ama cadı beni lanetledi ve herkesten uzaklaştırdı. Senin kalbinin saflığı ve dostluğun beni kurtardı. Şimdi… izin ver, sonsuza kadar yanında olayım."
Lilia, içinde sıcak bir mutluluk hissetti. Onun aradığı gerçek dostluk ve sevgi sonunda karşısındaydı.
"Evet," dedi gülümseyerek. "Sonsuza kadar."
O günden sonra, Prens Adrian ve Prenses Lilia birlikte yaşadılar. Krallıkta, sevgi ve dostlukla büyüyen bir hikâye olarak anlatıldılar. Ve belki de bu masal, sadece prenseslerin prenslerle değil, gerçek dostlukların da büyülü bir şekilde hayatları değiştirebileceğini kanıtlıyordu.