Pony Masalı

Bir zamanlar, yumuşacık yeşil tepelerin, çiçeklerle bezeli vadilerin olduğu büyülü bir diyarda, Papatya Vadisi’nde, minik bir pony yaşardı. Adı Lila idi. Tüyleri lavanta rengindeydi ve yelesi gökkuşağı gibi rengârenkti. Diğer ponylerden biraz farklıydı çünkü Lila’nın en büyük hayali uçabilmekti.

Ama ponyler uçamazdı...

Günlerden bir gün, Lila en yakın arkadaşı kirpi Çıtırtı ile birlikte vadide oynuyordu. Gözleri gökyüzündeydi, bulutlara dalıp gitmişti.

“Ah, Çıtırtı,” dedi Lila içini çekerek. “Keşke kanatlarım olsaydı da o pamuk gibi bulutların üstünde koşabilseydim.”

“Ama Lila, sen zaten çok özel bir ponysin! Seninle çiçekleri koklarken zaman duruyor gibi oluyor!” dedi Çıtırtı, sevimli sesiyle.

“Teşekkür ederim, Çıtırtı… Ama içimde bir boşluk var. Uçmak istiyorum. Gökkuşağının ötesine geçmek... Orada ne olduğunu çok merak ediyorum.”

O sırada gökyüzünde bir şey parladı. Altın rengi bir ışık gökyüzünden toprağa doğru süzüldü ve bir kelebeğe dönüştü. Kelebek, doğrudan Lila'nın burnuna kondu.

“Sen… Konuşabiliyor musun?” diye fısıldadı Lila şaşkınlıkla.

Kelebek kanatlarını çırptı ve yumuşacık bir sesle cevap verdi:

“Sadece kalbini dinleyenler beni duyabilir. Adım Luma. Gökkuşağı Ormanı’nın bekçisiyim. Senin hayalini duydum, Lila.”

“Gerçekten mi? Uçmak mı?” diye heyecanlandı Lila.

“Evet. Eğer cesaretin varsa, Gökkuşağı Ormanı’na gitmelisin. Orada dilek ağacı var. Ama dikkatli ol, kalbinde sevgi, cesaret ve doğruluk taşımazsan dileğin gerçekleşmez.”

Çıtırtı kulaklarını oynattı. “Kulağa tehlikeli geliyor… Ya kaybolursak?”

Lila bir an duraksadı ama sonra gözleri kararlılıkla parladı.

“Gitmeliyim. Bu benim hayalim.”

Ertesi sabah, Lila ve Çıtırtı küçük çantalarını hazırladılar. İçine biraz meyve, sıcak bir battaniye ve annesinin yaptığı elma şekerlerinden koydular. Vadideki herkes onlara el sallayarak uğurladı.

“Sakın ormanın derinlerine fazla ilerlemeyin!” diye seslendi yaşlı tavşan Dudu.

Yolculuk ilk başta neşeli geçti. Kuşlar onlara eşlik etti, arılar dans etti. Ama ormana girdiklerinde hava değişti. Ağaçlar sıklaştı, gökyüzü görünmez oldu.

“Burası biraz… ürkütücü,” dedi Çıtırtı.

“Korkma, birlikteyiz,” dedi Lila cesurca. “Sadece kalbimizi dinlemeliyiz.”

Bir süre sonra karşılarına devasa bir çiçek bahçesi çıktı. Ortada ise ağlayan bir ceylan vardı. Gözlerinden boncuk gibi yaşlar süzülüyordu.

“Hey, iyi misin?” dedi Lila yaklaşarak.

“Hayır… Ayağım çalılara sıkıştı,” dedi ceylan. “Kimse yardım etmiyor çünkü onlar acele ediyorlar.”

Lila hemen yanına koştu. Çalılık diken doluydu ama tereddüt etmeden ayağını hafifçe çekip kurtardı. Lila’nın bacakları biraz çizilmişti ama önemi yoktu.

“İşte oldu!” dedi gülümseyerek.

Ceylan gözyaşlarını sildi. “Teşekkür ederim! Gökkuşağı Ormanı’nın içinden geçmek isteyen herkes sınanır… Sen kalbinin güzelliğini gösterdin, Lila. Yolun açık olsun.”

Yollarına devam ettiler. Gün geçtikçe yol daha da zorlu hale geldi. Bir gün, büyük bir uçurumun kenarına geldiler. Karşıda Dilek Ağacı parlıyordu ama köprü yıkılmıştı.

“Ne yapacağız şimdi?” dedi Çıtırtı endişeyle.

Lila derin bir nefes aldı.

“Belki de buraya kadar gelmemiz yeterliydi. Hayalime yaklaştım. Ama geçmek istiyorum...”

Tam o anda gökyüzü kararır gibi oldu. Siyah bulutlar arasında kocaman bir kuş – kartal mıydı, yoksa başka bir yaratık mı – belirdi. Gözleri parlıyordu.

“Kim benim ormanıma izinsiz girer?” diye gürledi.

Lila cesaretini topladı.

“Ben Lila’yım. Uçmak istiyorum. Kalbimle geldim. Kimseye zarar vermedim.”

Yaratık Lila’ya doğru uçtu ama tam yaklaşınca durdu. Gözleri yumuşadı.

“Sen… Sen, kalbinde gerçekten masum bir dilek taşıyorsun. Cesaretin var. Dürüstlüğün var. Ve en önemlisi, yanında sadık bir dostun var.”

Bir anda uçurumun üstünde renkli bir köprü belirdi. Gökkuşağından yapılmıştı.

“Geçebilirsin,” dedi yaratık. “Ama unutma… Gerçek uçmak, gökyüzünde olmak değil, kalbinin peşinden gitmektir.”

Lila gözleri dolarak teşekkür etti ve köprüyü geçti. Dilek Ağacı'nın altına vardığında, ağacın yaprakları altın gibi parlıyordu. Ortasında kalp şeklinde bir oyuk vardı.

Lila gözlerini kapattı ve dileğini fısıldadı:

“Uçmak istiyorum… ama sadece kendim için değil. Her çocuğun kalbindeki hayal de uçabilsin diye…”

Ağaç bir anda parladı. Lila’nın sırtında hafif bir kaşıntı oldu. Gözlerini açtığında sırtında minik, ışıl ışıl kanatlar belirmişti!

“Çıtırtı! Bak! Kanatlarım!”

“İnanamıyorum!” dedi Çıtırtı sevinçten zıplayarak.

Lila kanatlarını açtı. Hafifçe yerden yükseldi. Uçuyordu… ama sadece gökyüzünde değil. Kalbinde de…

Geri döndüklerinde tüm vadi halkı onları alkışlarla karşıladı. Lila artık uçan bir pony’di ama kimseye kibirle bakmadı. Herkese yardım etti, çocuklara hayal kurmayı öğretti.

Ve her gece, vadiye bir masal anlattı:

“Gerçek uçmak, kalbinin peşinden gitmektir…”