Heidi Masalı

Alpler’in yemyeşil tepelerinde, masmavi gökyüzüne uzanan yüksek dağların arasında küçük bir kulübe vardı. Bu kulübede, neşeli ve sevgi dolu bir kız çocuğu olan Heidi, büyükbabası Alp Dede ile birlikte yaşıyordu. Heidi’nin en iyi arkadaşı ise yaramaz ama sadık keçisi Çiçek ve komşu köyde yaşayan Peter idi.

Bir sabah, Heidi her zamanki gibi erkenden uyanıp büyükbabasının hazırladığı sıcacık ekmek ve ballı sütle kahvaltısını yaptı. Sonra dağların arasındaki çiçekli yollardan koşarak keçisi Çiçek ile birlikte dolaşmaya çıktı. O gün havada farklı bir şeyler vardı; rüzgâr fısıldar gibi esiyor, kuşlar her zamankinden daha neşeli ötüyordu.

Tam o sırada, Peter nefes nefese koşarak yanına geldi.

"Heidi! Heidi! Bugün ne duyduğumu tahmin edemezsin!" dedi heyecanla.

"Ne oldu Peter? Anlat çabuk!" dedi Heidi, gözleri merakla parıldayarak.

Peter, bir an duraksadı ve sonra sesini biraz kısarak konuştu:

"Büyükannem bana çok eski bir efsaneden bahsetti. Dağların arkasında, sadece kalbi saf olanların görebileceği büyülü bir göl varmış. Bu gölde, kim gerçekten içinden gelerek bir dilek dilerse, dileği gerçek olurmuş!"

Heidi heyecanla ellerini çırptı: "Bu harika! Peki, oraya nasıl gidebiliriz?"

Peter başını salladı: "Bilmiyorum, büyükanne sadece doğru kalbi olanların yolu bulabileceğini söyledi. Ama belki biz deneyebiliriz!"

Bu fikir Heidi’nin çok hoşuna gitmişti. Hemen Çiçek’in ipini sıkıca tutarak, Peter ile birlikte dağların ardına doğru yola çıktılar. Yol boyunca parlak sarı papatyalar topladılar, rüzgârın getirdiği tatlı kekik kokusunu içlerine çektiler. Gittikçe yollar daralıyor, ağaçlar sıklaşıyor ve garip bir sessizlik etraflarını sarıyordu.

Bir süre sonra, büyük bir kayanın önüne geldiler. Kayanın yüzeyinde eski harflerle kazınmış bir yazı vardı. Heidi, yazıyı dikkatlice okudu:

"Gerçek dostluğu bilen, yüreğinde sevgi taşıyan, doğanın sesini dinleyen bu yolu bulur."

Heidi ve Peter birbirlerine baktılar. Heidi elini Peter’in eline koyarak fısıldadı:

"Biz gerçek dost değil miyiz Peter? Ve doğayı her zaman seviyoruz!"

Tam o anda, hafif bir rüzgâr esti ve kayanın yanında gizli bir patika açıldı. Çocuklar heyecan içinde patikaya adım attılar.

Patika onları yemyeşil bir vadiden geçirdi. Kuşlar ötüyor, kelebekler dans ediyordu. Sonunda ağaçların arasından bir açıklığa ulaştılar ve orada… pırıl pırıl parlayan, gümüş gibi ışıldayan muhteşem bir göl vardı!

Heidi nefesini tuttu. "Peter… Bu gerçekten büyülü bir göl!"

Peter gözlerini kocaman açarak, hayranlıkla göle baktı. "Evet… Ve gerçekten de burada olduğumuza inanabiliyor musun?"

İkisi de gölün kenarına diz çöküp yansımalarına baktılar. Heidi derin bir nefes aldı ve göle fısıldadı:

"Sevgili büyülü göl… Ben Heidi! Benim dileğim… Her zaman büyükbabamla ve sevdiklerimle mutlu olmak!"

Peter de gözlerini kapatıp içinden diledi. Sonra gölün yüzeyi bir anda dalgalandı ve parlak ışıklar saçıldı. İkisi de şaşkınlık içinde birbirlerine sarıldılar. Gökyüzünde bir gökkuşağı belirdi ve o anda içlerine tarifsiz bir mutluluk doldu.

O günden sonra Heidi ve Peter, gölü kimseye anlatmadılar. Ama ne zaman içleri sıkılsa, oraya gidip sessizce oturur, dostluklarının ve sevgilerinin ne kadar değerli olduğunu hatırlarlardı.

Ve böylece Heidi’nin Alpler’deki maceraları, kalbinde büyülü bir sırla devam etti. Ama en büyük sırrı, onun sevgi dolu ve her zaman mutlu bir çocuk olmasıydı.