Uykucu Fil Masalı

Uzak diyarlarda, parlayan yıldızların altında gizlenmiş, yemyeşil bir ormanda, herkesin çok sevdiği bir fil yaşarmış. Adı Fiko’ymuş, ama herkes ona “Uykucu Fil” dermiş. Çünkü Fiko, günde tam yirmi saat uyurmuş! Geriye kalan dört saatteyse gözlerini ovuşturur, esner, biraz meyve yer ve sonra yine tatlı tatlı esnemeye başlarmış.

Ama Fiko’nun uykuları sıradan değilmiş. Onun rüyaları, bambaşka dünyalara açılan kapılarmış. Her uyuduğunda, rengârenk rüyalarla dolu bir diyara gider, orada konuşan tavşanlar, dans eden çiçekler, uçan kaplumbağalarla sohbet edermiş.

Günlerden bir gün, ormanda bir panik başlamış. Çünkü ormanın neşeli kuşu Miko ortadan kaybolmuş. Herkes endişeyle onu ararken, Fiko koca gövdesiyle bir ağacın gölgesinde kıvrılmış, mışıl mışıl uyuyormuş.

"Fiko! Fikooo! Uyan artık!" diye bağırmış sincap Lili.
"Miko kayboldu, sen hâlâ uyuyorsun!"

Fiko bir gözünü hafifçe aralamış, ardından koca bir esneme daha:

"Hmmm... Miko mu? O kimdi ya?"

"Aaa, nasıl unuttun? Her sabah bize şarkı söyleyen mavi kuş!" demiş Lili üzgünce.

Fiko gözlerini ovuşturmuş, sonra birden doğrulmuş.
"Biliyorum! Belki rüyalar diyarında onu görmüşümdür!"

Tüm orman halkı susmuş. Rüyalar diyarı mı? Acaba Miko gerçekten orada olabilir miydi?

Fiko yere uzanmış ve gözlerini kapatmış. Derin bir nefes almış. Rüya tozu gibi parıltılar saçılmış gökyüzüne, ve Fiko rüyasına dalmış...

Fiko gözlerini açtığında kendini bulutlardan yapılmış bir ormanda bulmuş. Ağaçlar pamuk gibi, kuşlar şekerlemeye benziyormuş. Her yer rengârenk ve yumuşacıkmış.

"Mikooo! Burada mısın?" diye bağırmış Fiko.

Uçan bir kaplumbağa yanına süzülerek gelmiş.
"Ssshh... Rüya ormanında sessiz olmalısın. Uyuyan düşünceler rahatsız olmasın."

"Affedersin. Mavi bir kuş gördün mü? Adı Miko."

Kaplumbağa bir an düşünmüş.
"Evet, rüya ağacının tepesine çıkmak istediğini söyledi. Kanatlarını kaybetmiş ama. Şimdi orada mahsur."

Fiko, kocaman bedenini bulut yokuşlardan tırmandırmış. Her adımıyla altındaki zemin hafifçe titreşmiş. Sonunda rüya ağacının dev yaprakları arasından bir ses duymuş:

"Yardım edeeen yok muu?"

"Miko! Sen misin?"

"Fiko! Gerçekten sen misin?"

Fiko ağaca yaklaşmış, Miko’yu bir dalın ucunda ufacık, üzgün bir şekilde otururken bulmuş.

"Buraya kanatlarım beni getirdi, ama sonra kayboldular. Dönemiyorum." demiş Miko.

Fiko gülümsemiş.
"Endişelenme. Ben seni götürürüm."

Miko Fiko’nun başına konmuş.
"Ama sen bu dünyadan çıkamazsın, değil mi? Sadece rüyanda buradasın."

Fiko’nun gözleri dolmuş biraz.
"Evet... Ama seni gerçek dünyaya götürebilirim. Yeter ki kalbini dinle."

Birden gökyüzü kararmaya başlamış. Rüya diyarı sarsılıyormuş.

"Ne oluyor?" diye sormuş Miko korkuyla.

"Uyanıyorum..." demiş Fiko, sesi titreyerek. "Ama seni de beraberimde götüreceğim!"

Fiko derin bir nefes almış, Miko’yu kalbinin üzerine yerleştirmiş ve gözlerini sıkıca kapamış. Işıklar dönmüş, rüzgâr esmiş ve sonra...

Fiko birden gözlerini açmış. Tüm orman halkı başında toplanmış.

"Uyandın!" demiş Lili. "Rüyanda Miko'yu bulabildin mi?"

Fiko birden gövdesini silkmiş. Kalbinin üstüne doğru bakmış.

Miko, minik kanatlarıyla orada oturuyormuş! Üzerinde rüya tozları parlıyormuş.

Tüm orman sevinç çığlıkları atmış. Kuşlar ötüşmeye başlamış, arılar dans etmiş.

"Nasıl oldu bu?" diye sormuş bir sincap merakla.

Fiko gülümsemiş.
"Sevgiyle kurulan bir bağ, gerçekliği bile aşar."

Miko gözlerini kocaman açmış.
"Fiko, sen sadece uykucu bir fil değilmişsin. Sen, bir kahramansın!"

Fiko utanmış, koca kulaklarını yüzüne kapatmış.
"Ben sadece... birazcık fazla uyuyorum o kadar."

Tüm orman halkı kahkahalarla gülmüş.

O günden sonra Fiko'nun uykuları daha da anlamlı olmuş. Çünkü her uyuduğunda, belki de başka bir dostunun hayalini, umudunu ya da kaybolmuşluğunu bulmak için yola çıkıyormuş.