Horoz Masalı

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarların birinde, yemyeşil tepelerin arasında saklı bir köy varmış. Bu köy, sabahları horozların neşeli ötüşleriyle uyanırmış. Ama bu horozlardan biri, diğerlerinden çok farklıymış: Adı Kırpık’mış. Kırpık, rengârenk tüyleri, hafif yana eğilmiş ibibiği ve hiç susmayan merakıyla herkesin sevgilisiymiş.

Ancak Kırpık’ın bir özelliği daha varmış: O da sabahları köyü uyandırma görevini çok ama çok ciddiye almasıymış. Ne olursa olsun, her sabah güneşten tam iki dakika önce ötermiş.

Bir sabah, köy halkı uyanamamış. Ne dükkanlar açılmış, ne çocuklar okula gitmiş. Herkes uykuda kalmış. Çünkü... Kırpık o sabah ötmeyi unutmuş!

Kırpık, uykulu gözlerle kümesten dışarı çıkarken etrafın hâlâ karanlık olduğunu fark etmiş.

"Neler oluyor böyle? Güneş doğdu ama köy neden hâlâ sessiz?" diye düşünmüş kendi kendine. Ardından aniden hatırlamış.

"Ayy! Ben... ben ötmeyi unuttum! Ne yaptım ben!"

Kendini affedememiş. Diğer hayvanlar birer birer yanına gelmeye başlamış.

İlk gelen, meraklı tavuk Lili’ymiş.

"Kırpık, her şey yolunda mı? Sabah ötüşünü duyamadım da…"

"Her şey yolunda değil, Lili! Sabah ötüşümü unuttum. Köy hâlâ uyuyor!"

Lili, tedirgin bir şekilde gagasını yere vurmuş.

"Ama sen hiç unutmazdın! Dün gece bir şey mi oldu? Kötü bir rüya mı gördün?"

"Hatırlamıyorum. Sanki bir sis var kafamda... Kalbim çarpıyor, Lili. İlk kez köyü zamanında uyandıramadım."

Bu sırada yaşlı tavuk Mimoza ve sevimli ördek Momo da gelmiş. Mimoza her zamanki gibi bilgece konuşmuş.

"Belki de bu bir işarettir Kırpık. Belki biraz dinlenmen gerekiyor. Hep en erken sen kalkıyorsun. Belki de kalbinin sesini dinlemelisin."

Ama Kırpık başını iki yana sallamış.

"Ben köyün horozuyum! Uyandırmak benim görevim. Görevimi yapmadıysam ben kimim ki?"

Momo ise gözyaşlarını tutamamış.

"Ama biz seni ötüşün için sevmiyoruz ki... Biz seni seviyoruz çünkü sen Kırpık’sın!"

Bu sözler Kırpık’ın yüreğine dokunmuş. Gagası titremiş. Ama içinde bir şey hâlâ doğru hissettirmiyormuş. O sabahı nasıl unuttuğunu, neden böyle olduğunu bir türlü anlayamıyormuş.

O gece, herkes uyuduktan sonra Kırpık tek başına ormana gitmiş. Belki doğanın sesi ona yardım eder diye düşünmüş. Ay ışığı altında yürürken birden önüne yaşlı bir baykuş çıkmış.

"Gece vakti burada ne arıyorsun küçük horoz?" demiş baykuş.

"Ben... ben bir sabahı unuttum. Bir sabahı kaybettim. Belki de kendimi kaybettim."

Baykuş başını eğip gözlerini kısmış.

"Sen sabahı kaybetmedin evlat. Sen sadece sabahın ne demek olduğunu yeniden öğreniyorsun."

"Ne demek istiyorsun? Benim görevim ötmektir. Bu kadar basit!"

Baykuş kanatlarını açmış ve yavaşça göğe bakmış.

"Sabah, sadece ötüşle gelmez. Sabah, kalplerde uyanır. Sen artık sadece sesle değil, sevgiyle uyandırıyorsun. Belki de bu yüzden bu değişim..."

Kırpık bir an durmuş. Kalbi daha önce hiç atmadığı kadar hızlı atmaya başlamış. Gözleri parlamış.

Ertesi sabah köy halkı yine uyanamamış. Herkes geç kalmış. Fakat bu sefer kimse şikayet etmemiş. Çünkü horoz Kırpık ortadan kaybolmuştu.

Lili, Mimoza ve Momo endişeyle köyü taramış. Sonunda ormanın kenarındaki büyük çınar ağacının altında bulmuşlar onu. Kırpık, gözleri yaşlı ama yüzünde huzurlu bir gülümsemeyle oturuyormuş.

"Kırpık! Neden ötmedin? Neredeydin?"

"Ben düşündüm ki… belki de sadece ötmek yetmiyor. Belki birlikte uyanmamız gerekiyor."

O gün Kırpık bir öneri sunmuş: Sabahları artık herkes sırayla köyü uyandıracakmış. Bazen Lili şarkı söyleyecek, bazen Momo suya düşen damlalarla müzik yapacak, bazen Mimoza şiir okuyacak. Kırpık da elbette ötecek ama her sabah tek başına değil, dostlarıyla birlikte.

O günden sonra köyde sabahlar hiç eskisi gibi olmamış. Daha neşeli, daha renkli olmuş. Her sabah başka bir sürprizle doluymuş.

Ve Kırpık? O hâlâ ötüyormuş. Ama artık yalnızca görev için değil. İçinden geldiği zaman, kalbinden gelen neşeyle ötüyormuş.

Son bir sabah, Lili yanına gelip şöyle demiş:

"Kırpık, sence sabah nedir?"

Kırpık gülümseyerek cevaplamış:

"Sabah, birlikte uyanmaktır Lili. Güneşten önce kalbini açmaktır."

Ve o sabah, Kırpık’ın ötüşü gökyüzünü bile gülümsetmiş.