Tasa Kuşu Masalı

Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarların birinde, yemyeşil ormanlarla çevrili, masmavi gökyüzünün altında parlayan küçük bir kasaba varmış. Bu kasabanın insanları genellikle neşeliymiş, ama içlerinden biri farklıymış. Küçük Arda, sürekli endişelenen, en mutlu anlarda bile bir şeylerin ters gideceğini düşünen bir çocukmuş.
Annesi ona her sabah "Günaydın, Arda! Bugün harika bir gün olacak!" dediğinde, o başını iki yana sallayıp "Ya yağmur yağarsa ve dışarı çıkamazsak?" diye cevap verirmiş. Babası "Bu akşam yıldızları izlemeye gidelim!" dediğinde, "Ya hava bulutlanırsa?" diye kaygılanırmış.
Günlerden bir gün, kasabanın en yaşlısı olan Bilge Nine, Arda’nın üzgün yüzünü fark etmiş ve yanına gelip dizlerine vurmuş. "Ah, ah! Senin gibi birini uzun zamandır görmemiştim!" demiş. Arda şaşırarak "Nasıl yani, Nine? Ben neyim ki?" diye sormuş.
Bilge Nine gözlerini kısmış ve fısıldamış: "Senin içinde bir Tasa Kuşu yaşıyor!"
Arda’nın gözleri büyümüş. "Tasa Kuşu da ne?" diye sormuş.
Nine hafifçe gülümsemiş. "Tasa Kuşu, insanların içindeki endişeleri büyüten, durmadan kötü ihtimalleri fısıldayan bir kuştur. Onu herkes göremez, ama onu dinleyenlerin yüreğini sarar."
Arda başını sallamış. "Ama ben onu hiç görmedim!"
Bilge Nine elini kalbinin üzerine koymuş. "Çünkü o burada yaşıyor, Arda. Onu kovmak için cesaretin olmalı."
Arda o akşam yatağına yattığında Bilge Nine’nin sözlerini düşündü. Acaba gerçekten içinde bir kuş mu vardı? Derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı. Tam o sırada küçük bir fısıltı duydu:
"Ya sabah kalkamazsan?"
Arda irkilerek gözlerini açtı. Ses, tam kulağının dibindeydi. Kalbi hızla çarptı. Yorganını kaldırıp yatağının altına baktı, pencereye göz gezdirdi. Sonunda yastığının yanına bakınca onu gördü.
Parlak siyah tüyleri olan küçücük bir kuş, gözlerini kırpıştırarak Arda’ya bakıyordu.
"Sen… Sen de kimsin?" diye kekeledi Arda.
Kuş gagasını düzeltti ve cevap verdi: "Ben Tasa Kuşu'yum. Herkesin biraz endişesi vardır, ama benim işim onları daha büyük hale getirmek. Sen de beni en iyi dinleyenlerden birisin!"
Arda kaşlarını çattı. "Ama ben artık seni istemiyorum!"
Tasa Kuşu kanatlarını silkti. "Beni göndermek o kadar kolay değil. Ne zaman mutlu olsan, ben seni uyarmasam nasıl hayatta kalacaksın? Düşünsene! Yağmur yağabilir, köpeğin kaybolabilir, hatta… hatta kahvaltıda ekmeğin yere düşebilir!"
Arda iç çekti. "Ama… belki de her şey kötü gitmez?"
Tasa Kuşu kahkaha attı. "O zaman bir oyun oynayalım!" dedi. "Beni yenebilirsen giderim. Ama kaybedersen, sonsuza kadar burada kalırım!"
Arda yutkundu. "Peki… Oyunun kuralı ne?"
Tasa Kuşu kanatlarını açtı. "Ben sana kötü bir şey söyleyeceğim, sen de ona karşılık iyi bir şey bulacaksın!"
Arda başını salladı. "Tamam!"
Tasa Kuşu ilk fısıltısını yaptı: "Ya sabah kalkamazsan?"
Arda düşündü ve "Ama kalkarsam, harika bir kahvaltı yapabilirim!" dedi.
Tasa Kuşu biraz daha sıkıldı, ama devam etti: "Ya arkadaşların seni sevmezse?"
Arda gülümsedi. "Ama severlerse, birlikte çok eğleniriz!"
Kuş gagasını yere vurdu. "Ya kaybolursan?"
Arda omuzlarını silkti. "O zaman bir yol bulurum!"
Kuşun gözleri kısıldı. Son olarak fısıldadı: "Ya her şey kötü giderse?"
Arda durdu. Bu soru zordu. Ama sonra gülümsedi ve "O zaman yeniden denerim!" dedi.
Tasa Kuşu çırpındı, çırpındı ama daha fazla kötü bir şey söyleyemedi. En sonunda kanatlarını indirdi ve başını eğdi.
"Kaybettim," dedi. "Beni artık dinlemiyorsun."
Sonra küçüldü, küçüldü ve Arda’nın elinde minicik bir tüy olarak kaldı. Arda tüyü pencereden dışarı üfledi ve bir daha asla Tasa Kuşu’nu duymadı.
O günden sonra Arda hala bazen endişelenirdi ama artık bu endişelerin kendisini esir almasına izin vermezdi. Her kötü ihtimalin karşısında iyi bir ihtimal olduğunu öğrenmişti.
Ve böylece, mutlu mesut yaşamaya devam etti.