Abi Kardeş Masalı

Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarların birinde, derin ormanlarla çevrili küçük bir kasabada yaşayan Emir ve küçük kardeşi Kerem adında iki kardeş varmış. Emir on iki yaşında, Kerem ise sekiz yaşındaymış. Emir, akıllı ve cesur bir çocuktu; Kerem ise neşeli, meraklı ve hayal gücü çok geniş bir çocuktu.
Günlerden bir gün, kasabalarına uzun zamandır kimsenin görmediği kadar büyük bir fırtına gelmiş. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor, rüzgâr ağaçları eğip büküyormuş. Herkes evine kapanmış, dışarı çıkmaya cesaret edemiyormuş.
Fırtına geçtikten sonra, Emir ve Kerem ormanda dolaşmaya karar vermişler. Anneleri önce karşı çıkmış ama Emir'in akıllı bir çocuk olduğunu bildiği için onlara dikkatli olmalarını söyleyerek izin vermiş.
Ormanda yürürken, birden Kerem bir şey fark etmiş.
"Abi, şuna bak! Toprakta garip bir iz var!" demiş heyecanla.
Emir, kardeşinin gösterdiği yere bakmış. Gerçekten de normal hayvan izlerine benzemeyen, büyük ve garip şekilli izler varmış.
"Bunlar bir ayıya da ait olamaz… Acaba neyin izi olabilir?" diye düşünmüş Emir.
İki kardeş izleri takip etmeye karar vermişler. İzler onları büyük, yosunlarla kaplı bir mağaraya götürmüş. Emir, mağaranın ağzına dikkatlice yaklaşmış, içeriden garip bir ışık süzülüyormuş.
"Kerem, burada kal. Ben bir bakıp geleyim." demiş Emir.
Ama Kerem, merakına yenik düşerek abisinin peşinden içeri girmiş. İçerisi loştu, ama duvarlarda tuhaf parlayan taşlar vardı. Birden, mağaranın derinliklerinden bir ses duymuşlar.
"Kim var orada?"
İki kardeş göz göze gelmiş. Korkmuşlardı ama merakları daha ağır basıyordu. Sesin geldiği yöne doğru ilerlediklerinde, köşede büyük, tüylü ve altın renkli gözleri olan bir yaratık görmüşler. Küçük bir ejderhaya benziyordu! Ama korkutucu değil, aksine üzgün görünüyordu.
Kerem dayanamayıp sormuş: "Sen… sen bir ejderha mısın?"
Ejderha başını sallamış.
"Evet… Adım Zephyr. Ama ben burada sıkışıp kaldım. Kanatlarımın büyüsü kayboldu ve uçamıyorum."
Emir şaşkınlıkla bakakalmış. Ejderha kanatlarını açmaya çalışmış ama sanki görünmez zincirler onu tutuyormuş gibi hareket edememiş.
"Nasıl oldu bu?" diye sormuş Emir.
Ejderha iç çekmiş.
"Fırtına geldiğinde, büyülü orman taşlarımın gücü yok oldu. Ben de buraya sığındım ama kanatlarımın büyüsü olmadan buradan çıkamam. Eğer o taşları geri getirirseniz, kanatlarım iyileşir ve ormanı korumaya devam edebilirim."
Kerem heyecanla abisine bakmış.
"Abi, ejderhaya yardım etmeliyiz!"
Emir başını sallamış.
"Peki, taşlar nerede?"
Ejderha, mağaranın duvarına doğru pençesiyle işaret etmiş. Bir harita belirivermiş.
"Bunlar ormanın derinliklerinde. Ama dikkatli olmalısınız, çünkü taşlar, ormanın büyülü muhafızları tarafından korunuyor. Onları almak için cesur olmalısınız."
Emir ve Kerem birbirlerine bakmışlar. Bu macera tehlikeli olabilirdi, ama ejderhaya yardım etmek istiyorlardı.
İki kardeş, haritayı dikkatlice inceleyip yola koyulmuşlar. Ormanda ilerlerken, karşılarına önce dev gibi bir örümcek ağı çıkmış.
"Bunu nasıl aşacağız?" diye sormuş Kerem.
Emir düşünmüş, sonra cebinden annesinin verdiği küçük bıçağı çıkarmış. Ağları dikkatlice keserek ilerlemişler.
Daha sonra büyük bir nehirle karşılaşmışlar. Köprü yokmuş, ama suyun içinde parlayan taşlar görünüyormuş.
"Abi, taşların üzerinden atlayarak geçebiliriz!" demiş Kerem.
Emir gülümsemiş.
"Harika fikir!"
İkisi de taşların üzerinden dikkatlice atlaya atlaya karşıya geçmişler.
Sonunda haritada gösterilen yere varmışlar. Büyük bir meşe ağacının köklerinin arasında üç parlak taş duruyormuş. Ama tam onları alacakları sırada, taşların önünde bir ışık belirmiş ve bir ses duyulmuş:
"Bunları almak için bir bilmeceyi çözmelisiniz!"
İki kardeş dikkatle dinlemişler. Ses şöyle demiş:
"Bir elin beş parmağı var, ama on beş parmağı olanın üç eli yoktur. Nedir bu?"
Kerem hemen heyecanla bağırmış:
"Üç kişi!"
Işık titremiş ve taşlar yerinden hafifçe oynamış.
"Doğru cevap!" demiş ses ve taşlar onlara teslim edilmiş.
Emir ve Kerem, taşları aldıktan sonra hızla mağaraya geri dönmüşler. Ejderha Zephyr, taşları görünce gözleri parlamış.
"Harikasınız çocuklar! Şimdi büyü geri dönecek."
Emir taşları ejderhaya uzatmış. Zephyr onları kanatlarının arasına almış ve birden parlamaya başlamış. Kanatları altın gibi ışıldamış ve devasa bir ışık huzmesi mağarayı aydınlatmış.
Ejderha yavaşça kanatlarını açmış ve mağaradan dışarı uçmuş. Gökyüzünde birkaç kez dönerek sevinçle bağırmış:
"Teşekkür ederim! Artık tekrar ormanı koruyabilirim!"
Kerem sevinçle zıplamış.
"Ejderhaya yardım ettik! Biz kahraman olduk, abi!"
Emir de kardeşinin başını okşayarak gülümsemiş.
"Evet, Kerem. Senin cesaretin olmasaydı başaramazdık."
O günden sonra, Emir ve Kerem’in arasındaki bağ daha da güçlenmiş. Kardeş olmanın, birlikte maceralara atılmanın, cesur ve yardımsever olmanın ne kadar önemli olduğunu anlamışlar.
Ve Zephyr, kasabanın gökyüzünde bazen bir gölge gibi süzülerek onları izlemeye devam etmiş.
Ve masal burada bitmiş, ama belki bir gün, Emir ve Kerem’in yeni maceraları da başlamış…