Tencerecik Masalı

Bir varmış, bir yokmuş… Yemyeşil tepelerin ardında, rengârenk çiçeklerle süslenmiş küçük bir köy varmış. Bu köyün en ünlü yeri, köy meydanındaki taş fırının yanında duran eski ama sihirli bir mutfak dükkanıymış. İçinde yüzlerce tencere, tava ve kepçe bulunurmuş ama içlerinden biri diğerlerinden çok farklıymış: Küçük, parlak ve sevimli bir tencere… Adı Tencerecikmiş.

Tencerecik, diğer büyük tencerelerin aksine minicik olduğu için ona pek değer vermezlermiş. Hele koca kazanlar ona hep takılırmış.

"Senin içine ne sığar ki? Bir avuç su bile kaynatamazsın!" diye kahkahalar atarlarmış.

Ama Tencerecik üzülmezmiş. O içten içe çok özel olduğunu biliyormuş.

Bir gün, köyde büyük bir panayır olacağı duyulmuş. Herkes yiyeceklerini hazırlamaya başlamış. Kasabanın aşçısı olan Usta Hasan, büyük bir çorba yapmaya karar vermiş. Koca kazanları çıkarmış, içlerini sebzelerle doldurmuş. Ama bir sorun varmış: Çorba ne kadar kaynarsa kaynasın, bir türlü lezzetli olmuyormuş.

"Bu çorba neden böyle tatsız?" diye homurdanmış Usta Hasan.

Koca tencereler birbirlerine bakmış. Hepsi de çok büyük ve güçlüymüş ama hiçbiri çorbaya o eksik sihri katamıyormuş.

O sırada Tencerecik, kenarda kımıldamış. O güne kadar pek önemsenmese de içindeki heyecanı saklayamamış. Cesaretini toplayarak Usta Hasan’a seslenmiş:

"Belki ben yardımcı olabilirim!"

Aşçı önce kahkahalarla gülmüş.

"Sen mi? Minicik bir tencere, bu dev kazanlara nasıl yardım edebilir ki?"

Ama Tencerecik vazgeçmemiş. Küçük sesiyle kararlı bir şekilde konuşmuş:

"Beni bir deneseniz! Belki de çorbaya eksik olan şeyi ben ekleyebilirim."

Usta Hasan biraz düşündükten sonra başını sallamış.

"Peki, hadi bakalım. Ama unutma, eğer çorbayı bozarsan seni bir daha mutfağıma sokmam!"

Tencerecik heyecanla içine birkaç baharat eklemiş: Bir tutam sevgi, bir çimdik cesaret, ve en önemlisi, bir damla neşe… İçinde kaynayan sihirli karışım, koca kazanların içine damlamaya başlamış.

Bir anda çorbadan mis gibi bir koku yayılmış! Herkes şaşkınlıkla birbirine bakmış. Usta Hasan, kaşığı daldırıp bir yudum almış ve gözleri kocaman açılmış.

"Bu… Bu inanılmaz! Çorba harika olmuş!"

Panayıra gelen herkes çorbadan tatmış ve bayılmışlar. O güne kadar kimse böyle lezzetli bir şey yememiş. Herkes Usta Hasan’a teşekkür etmiş ama o, parlayan küçük tencereyi göstererek:

"Asıl kahraman burada! Küçük ama yüreği büyük olan Tencerecik sayesinde bu çorba bu kadar güzel oldu!"

O günden sonra Tencerecik, mutfaktaki en özel tencere olmuş. Koca kazanlar bile ona hayranlıkla bakmaya başlamış.

"Küçük olmak, önemli olmadığı anlamına gelmezmiş!" diye itiraf etmişler.

Tencerecik, kocaman bir gülümsemeyle tıngırdamış. Çünkü o artık biliyormuş: Büyük işler başarmak için büyük olmak gerekmiyormuş. Yeter ki içinde sevgi, cesaret ve biraz da sihir olsun!