Karınca ile Güvercin Masalı

Bir zamanlar, yemyeşil ormanların içinde saklı bir nehrin kıyısında, çalışkan bir karınca yaşardı. Bu karınca, adını kimse bilmezdi ama herkes ona “Minik” derdi. Minik, sabahın erken saatlerinde uyanır, yiyecek aramaya koyulur ve akşama kadar hiç durmadan çalışırdı.

Bir gün, yaz güneşi gökyüzünde parıldarken Minik, yiyecek aramak için nehrin kıyısına doğru yürüdü. Birkaç minik tohum bulmuş, tam yuvasına dönecekti ki bir anda ayağı kaydı ve suya düştü!

Minik, incecik bacaklarıyla çırpınıyor ama güçlü nehir akıntısı onu sürüklüyordu. Korkudan kalbi küt küt atıyordu.

Tam o sırada, nehrin üzerinde bir güvercin uçuyordu. Bu beyaz tüylü güzel kuşun adı Bulut’tu. Bulut, Minik’in suyun içinde çırpındığını görünce hemen harekete geçti.

Bulut, gagasıyla bir yaprak kopardı ve Minik’in yanına bırakıp bağırdı:

“Çabuk! Yaprağa tutun!”

Minik, son gücüyle yaprağa tutundu ve nehrin kenarına doğru sürüklendi. Nihayet, güvenli bir şekilde karaya çıktı. Titreyen ayaklarıyla yere oturdu ve derin derin nefes aldı.

Minik, başını kaldırıp Bulut’a baktı:

“Beni kurtardığın için sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum!” dedi gözleri minnettarlıkla parlayarak.

Bulut gülümsedi.
“Önemli değil, Minik. Her zaman yardımlaşmak gerekir. Bugün sana yardım ettim, belki bir gün sen de bana yardım edersin.”

Minik, o an bunun imkânsız olduğunu düşündü. Sonuçta o küçücük bir karıncaydı, Bulut ise gökyüzünde özgürce uçabilen bir kuştu. Ama içten içe bu dostluğu hiç unutmamaya karar verdi.

Günler geçti, yazın sıcak günleri yerini sonbaharın serin rüzgarlarına bıraktı. Minik, yuvasını kışa hazırlıyordu. Her gün çalışıyor, topladığı yiyecekleri yuvaya taşıyordu.

Bir sabah, Minik yine yiyecek aramak için dışarı çıktığında, bir avcının ormanda dolaştığını fark etti. Adamın elinde büyük bir ağ vardı ve dikkatlice ilerliyordu. Minik, nereye baktığını anlamaya çalıştı ve birden irkildi!

Avcı, Bulut’un oturduğu ağacı izliyordu!

Minik’in içi korkuyla doldu. Bulut tehlikedeydi! Ama ne yapabilirdi ki? O küçücük bir karıncaydı. Avcı ise kocaman bir insandı!

Ama sonra aklına bir fikir geldi.

Hızla avcının yanına koştu ve dikkatlice ayakkabısına tırmandı. Dişlerini kullanarak adamın ayağını ısırdı!

“AHH! Ne oluyor!” diye bağırdı avcı, bir anda acıyla irkilerek.

Ayağını kaşımak için eğildiği anda, elindeki ağ yere düştü. Bu fırsatı kaçırmayan Bulut, hızla kanatlarını çırptı ve gökyüzüne yükseldi.

Avcı, kızgın bir şekilde etrafına baktı ama Bulut çoktan uzaklara uçmuştu.

Minik ise hızla avcının ayağından atladı ve saklanmak için bir taşın altına koştu.

Bulut, güvenli bir yere konduktan sonra aşağıya bakıp Minik’i aradı. Onu taşın altında titrerken buldu.

Bulut, heyecanla seslendi:
“Minik! Beni kurtardın! Sen olmasaydın yakalanacaktım!”

Minik gülümseyerek cevap verdi:
“Sen de beni kurtarmıştın. Arkadaşlar birbirine yardım eder, değil mi?”

Bulut, dostunun ne kadar cesur olduğunu anlamıştı.

“Haklısın, Minik. Küçük olmak, güçlü olmadığın anlamına gelmez. Senin kocaman bir yüreğin var.”

O günden sonra, Minik ve Bulut çok iyi arkadaş oldular. Ne zaman biri yardıma ihtiyaç duysa, diğeri hemen yetişirdi. Ve ormanda, birbirine yardım eden dostların hikayesi nesilden nesile anlatılır oldu.

Ve böylece, Minik ve Bulut’un dostluğu sonsuza kadar sürdü…