Neşeli Büyükanne Masalı

Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarların birinde, rengârenk çiçeklerle süslü, yemyeşil bir köy varmış. Bu köyde herkes birbirine yardım eder, dostluk ve sevgiyle yaşarmış. Köyün en sevilen kişisi ise Neşeli Büyükanne’ymiş.

Neşeli Büyükanne’nin gerçek adı Elif'miş ama onu herkes böyle çağırırmış. Çünkü yüzünden eksik olmayan gülümsemesi, etrafa neşe saçan kahkahaları ve herkese içtenlikle sarılmasıyla tanınırmış. Onunla konuşan herkes kendini mutlu hisseder, en üzgün günlerinde bile içlerini bir sıcaklık kaplarmış.

Bir gün köyde garip bir şey olmaya başlamış. İnsanlar nedensiz yere üzgün hissediyor, çiçekler soluyor, kuşlar ötmez hale geliyormuş. Sokaklarda oynayan çocukların sesi azalmış, hatta köyün neşeli pazarında bile kimse gülümsemiyormuş. Neşeli Büyükanne bu durumu fark edince derhal harekete geçmiş.

"Bu köy hep birlikte gülüp eğlenen, mutlu insanların yaşadığı bir yerdi. Neler oluyor böyle?" diye söylenmiş. Sonra hemen torunu Ali'yi yanına çağırmış.

"Ali, hadi benimle gel, bu köyde neler olup bittiğini öğrenmemiz lazım!"

Ali, büyükanneyi çok severmiş. Onun gözlerindeki ışık her zaman kendini güvende hissettirirmiş. Hemen yerinden fırlamış.

"Tabii büyükanne! Ama sence neden herkes üzgün?"

"Bilmiyorum çocuğum. Ama üzgün olmaya devam edersek, bu köy eski güzelliğini kaybedebilir. Birlikte öğrenelim!"

Büyükanne ve Ali, köyde dolaşmaya başlamışlar. Önce ekmek fırınına uğramışlar. Fırıncı Hasan, her zamanki gibi güzel ekmekler pişiriyormuş ama yüzü asıkmış.

"Hasan oğlum, neden böyle üzgünsün?" diye sormuş büyükanne.

Hasan iç çekerek cevap vermiş: "Bilmiyorum büyükanne, içimde tuhaf bir ağırlık var. Ne yapsam mutlu olamıyorum."

Aynı durumu manav Mehmet’te, çoban Ali’de ve terzi Zeynep’te de görmüşler. Herkes durup dururken mutsuz olmuş. Büyükanne kaşlarını çatıp düşünmüş.

Sonra yaşlı çınar ağacının altında oturan Bilge Dede’yi görmüşler. Büyükanne hemen yanına gidip merakla sormuş:

"Bilge Dede, sen çok bilgesin. Söyle bakalım, köyümüz neden böyle mutsuz oldu?"

Bilge Dede derin bir iç çekmiş.

"Büyükanne, mutluluk bazen içimizde kaybolabilir. Sanırım köylüler, dertlerine çok odaklanıp küçük mutlulukları unutmaya başladılar. Birisi onlara gülümsemeyi, neşelenmeyi hatırlatmalı."

Büyükanne gözlerini parlatmış.

"Öyleyse onlara neşeyi yeniden hatırlatalım!"

Hemen torunu Ali’ye dönüp planını anlatmış:

"Ali, sen köy meydanına git ve herkesi büyük çınarın altına çağır. Orada onlara güzel bir sürprizim var!"

Ali hızla koşmuş ve herkesi toplamış. Büyükanne ise eski sandığını açmış ve içinden en sevdiği kemençesini çıkarmış. Uzun zamandır çalmamıştı ama şimdi tam zamanıydı.

Köy halkı çınarın altında toplanınca, büyükanne gülümseyerek kemençesini çalmaya başlamış. Neşeli bir melodi tüm köye yayılmış. Önce herkes şaşkın şaşkın bakmış, sonra farkında bile olmadan ayakları ritme uymaya başlamış.

Büyükanne şarkılar söyleyip, espriler yapınca çocuklar gülmeye, büyükler ise dertlerini unutmaya başlamış.

"Hatırlıyor musunuz?" demiş büyükanne. "Eskiden birlikte şarkılar söyler, kahkahalar atardık. Haydi, hadi herkes dans etsin!"

Fırıncı Hasan, manav Mehmet, terzi Zeynep, çoban Ali ve diğer herkes bir anda gülümsemeye başlamış. Yavaş yavaş eski neşelerine kavuşmuşlar.

O günden sonra köyde kim üzülse, Neşeli Büyükanne onun yanına gidip bir hikâye anlatmış, bir şarkı söylemiş ya da ona sarılmış. Çünkü o biliyormuş ki mutluluk paylaştıkça çoğalır.

Ve böylece, o köyde ne zaman birinin morali bozulsa, Neşeli Büyükanne ve onun neşeli kalbi her şeyi düzeltiyormuş.

Gökyüzü hep mavi, çiçekler hep rengârenk ve insanlar hep mutlu yaşamış.

Ve masal burada bitmiş.