Limon Kız Masalı

Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarların birinde, yemyeşil bahçelerle çevrili küçük bir kasaba varmış. Bu kasabada her evin bahçesinde çeşit çeşit ağaçlar olur, en güzel meyveler burada yetişirmiş. Ama bu kasabanın en meşhur ağacı, sadece bir evde bulunan limon ağacıymış.
Bu limon ağacı, sıradan limon ağaçlarından değilmiş. Her yıl sadece bir tane limon verirmiş ama bu limon o kadar parlak, o kadar güzel kokuluymuş ki insanlar onu görmek için kasabaya gelirmiş. Ancak kimse bu limonu koparmaya cesaret edemezmiş. Çünkü derler ki, eğer bu limonu bir iyilik yapmadan koparırsan, başına büyük bir dert gelirmiş.
Bir gün, yaşlı bir kadın bahçeye girip limona uzun uzun bakmış ve “Ah, keşke bu limon benim olsaydı” diye iç çekmiş. Tam uzanıp koparacakken ağacın dalları sallanmış ve yapraklarının arasından ince, tatlı bir ses duyulmuş:
“Beni koparmadan önce, gerçekten ihtiyacın olup olmadığını düşün.”
Kadın bir an duraksamış, korkuyla geri çekilmiş. “Bu limonun ruhu mu var?” diye fısıldamış. Sonra hızlıca oradan uzaklaşmış.
Bu olaydan sonra kasabanın halkı, limonu daha büyük bir merakla izlemeye başlamış. Günlerden bir gün, limon ağacı yeniden sallanmış ve bir anda limon yere düşmüş! Ama bu limon diğerlerinden farklıymış. Çünkü yere düştüğü anda, içinden küçük, altın sarısı saçlı, ışıl ışıl gözlü bir kız çıkmış!
Kasaba halkı şaşkınlık içinde birbirine bakarken, küçük kız ayağa kalkıp tatlı bir sesle konuşmuş:
“Ben Limon Kız’ım! Kim bana yardım ederse ona en büyük iyiliği yapacağım.”
Kasabalılar bu duruma çok şaşırmış. İçlerinden biri olan yaşlı Maruf Dede, kızın yanına yaklaşmış ve eğilip gözlerinin içine bakmış.
“Evladım, sen nereden geldin?” diye sormuş.
Limon Kız, başını hafifçe yana eğerek cevap vermiş: “Ben bu ağacın içindeydim, çünkü buraya bir iyilik getirmek için gönderildim. Ama önce benim de yardıma ihtiyacım var.”
Maruf Dede ve diğer kasabalılar merak içinde birbirlerine bakmışlar. Genç bir kadın olan Elif, öne çıkıp sormuş:
“Ne yardımı istiyorsun, güzel kız?”
Limon Kız, hafifçe içini çekmiş ve gözlerini yere dikmiş: “Ben bu dünyaya iyilik yapmak için geldim ama güçsüzüm. Kalbimde sevgi büyütmem lazım. Eğer biri bana dost olursa, ben de ona en büyük hediyeyi verebilirim.”
Bu sözleri duyan küçük Mehmet hemen öne atılmış: “Ben senin dostun olurum!”
Limon Kız gülümsemiş ve Mehmet’in elini tutmuş. “O zaman gel, maceramız başlasın!” demiş.
Böylece Mehmet ve Limon Kız, kasabanın içinde yürüyüşe çıkmışlar. Fakat kasabanın bir köşesinde mutsuz bir adam varmış. Bu adam, ekmek fırınını kaybetmiş ve artık insanlara ekmek yapamaz olmuş. Üzgün bir şekilde otururken, Limon Kız yanına yaklaşmış.
“Neden bu kadar üzgünsün, amca?” diye sormuş.
Adam içini çekerek cevap vermiş: “Eskiden burada bir fırınım vardı. Kasabaya en güzel ekmekleri ben yapardım ama fırınım yandı ve şimdi hiçbir şeyim kalmadı.”
Limon Kız düşünceli bir şekilde başını sallamış, sonra yavaşça fısıldamış: “Eğer kalbinde iyilik varsa, sana bir mucize verebilirim.”
Bunu dedikten sonra, küçük ellerini bir araya getirmiş ve gözlerini kapatmış. Bir anda etrafa güzel bir limon kokusu yayılmış ve adamın eski fırını gözlerinin önünde yeniden belirivermiş!
Adam gözlerine inanamamış. “Bu… Bu gerçek mi?” diye haykırmış.
Limon Kız gülümsemiş. “Gerçek, çünkü kalbinde iyilik vardı.”
Fırıncı mutluluktan gözyaşlarına boğulmuş ve hemen fırının içine koşarak pişireceği ekmekleri düşünmeye başlamış.
Limon Kız ve Mehmet kasabada dolaşmaya devam etmişler. Yardıma ihtiyacı olan herkese bir iyilik yapmışlar. Kimi zaman aç bir çocuğa yiyecek vermişler, kimi zaman yaşlı bir kadının bahçesini temizlemişler.
Ama gün batımına doğru, Limon Kız birden duraksamış. Gözleri hüzünle dolmuş ve Mehmet’e dönerek şöyle demiş:
“Benim gitme vaktim geldi.”
Mehmet gözleri büyümüş bir şekilde ona bakmış: “Hayır! Gitme! Daha birlikte yapacak çok şeyimiz var!”
Limon Kız başını iki yana sallamış. “Hayır, sevgili dostum. Benim buradaki görevim tamamlandı. Ama sen her zaman iyilik yapmaya devam etmelisin.”
Mehmet gözyaşlarını tutamamış. “Ama ya seni bir daha göremezsem?”
Limon Kız ona sıcacık bir gülümsemeyle bakmış. “Her limon ağacına baktığında beni hatırla. İyilik yaptıkça beni hep yanında hissedeceksin.”
Ve o an, hafif bir rüzgâr esmiş, Limon Kız altın sarısı bir ışık huzmesine dönüşerek gökyüzüne yükselmiş.
Mehmet onun ardından uzun uzun bakmış. O günden sonra kasabanın insanları hep iyilik yapmaya devam etmiş. Herkes, eğer kalplerinde iyilik taşırsa, bir gün Limon Kız’ın mucizelerinden birini görebileceğini düşünerek yaşamış.
Ve işte böylece, kasaba sonsuza kadar mutlu ve bereketli bir yer olarak kalmış…