Kelebek ve Arı Masalı

Uçsuz bucaksız çiçek tarlalarının olduğu bir vadide, rengârenk kanatlarıyla süzülen bir kelebek yaşardı. Adı Lila’ydı. Lila, günlerini papatyaların, lavantaların ve gelinciklerin arasında dans ederek geçirirdi. Ancak bir şeyi hep merak ederdi: Neden arılar hep çok çalışır, hiç durup güzelliklerin tadını çıkarmazdı?
Bir gün, yine kanatlarını nazikçe çırparak bir çiçeğe konduğunda, yanına vızıldayarak bir arı geldi. Bu arı, çalışkanlığıyla ünlü Arif’ti. O, kovandaki en hızlı ve en gayretli arılardan biriydi. Çiçeğin üzerine konar konmaz, hızla nektar toplamaya başladı.
“Merhaba, Arif! Sen hiç yorulmaz mısın?” diye sordu Lila, hafifçe gülümseyerek.
Arif başını kaldırdı ve şaşkın bir ifadeyle kelebeğe baktı. “Yorulmak mı? Biz arılar hiç yorulamayız! İşimiz çok. Kovan için bal yapmalıyız. Eğer çalışmazsak, aç kalırız.”
Lila, kanatlarını zarifçe çırptı ve çevresine baktı. “Ama hayat sadece çalışmak değil ki! Şu gökyüzüne bak, ne kadar güzel. Çiçeklerin kokusunu içine çek. Tadını çıkarmalısın.”
Arif bir an duraksadı ama sonra hemen işine geri döndü. “Vakit kaybedemem, Lila. İşimizi yapmazsak, diğerleri de zor durumda kalır.”
Lila, içten içe Arif’in bu kadar çalışkan olmasına hayran kalmıştı. Ancak onun için üzülüyordu da. Bir gün, ona hayatın güzelliklerini göstermek için bir plan yaptı.
Ertesi sabah, Arif yine erkenden uyanıp nektar toplamak için çiçeklerin üzerine konduğunda, Lila onu bir sürprizle karşıladı.
“Bugün benimle bir maceraya çıkmaya ne dersin?” diye sordu.
Arif kaşlarını çattı. “Maceraya mı? Ama benim işim var.”
Lila göz kırptı. “Söz veriyorum, sadece biraz vakit geçireceğiz. Sonra geri dönebilirsin.”
Arif biraz tereddüt etti ama sonunda kabul etti. “Peki, ama fazla uzun sürmesin.”
Lila hemen heyecanla öne atıldı. “Öyleyse gel, sana harika bir şey göstereceğim!”
Beraber gökyüzüne doğru süzüldüler. Lila, Arif’i vadinin en yüksek noktasına, muhteşem bir şelalenin yanına götürdü. Şelalenin etrafında binbir çeşit çiçek açıyordu ve gökkuşağı suları renklendiriyordu.
Arif gözlerini hayretle açtı. “Burası... burası muhteşem!”
Lila gülümseyerek kanatlarını çırptı. “Gördün mü? Dünya sadece çalışmaktan ibaret değil. Bazen durup güzellikleri fark etmek gerekir.”
Arif biraz düşündü. “Ama bizim çalışmamız gerekiyor. Kovandaki herkes birbirine bağımlı.”
Lila başını salladı. “Elbette çalışmalısın, ama bir denge kurmalısın. Eğer hep çalışırsan, hayatın güzelliklerini kaçırırsın.”
O sırada, bir kelebek sürüsü üzerlerinden geçti. Kanatları gökyüzünde dans ederken, Arif bir an için kendini rüzgârla bütünleşmiş gibi hissetti. İçinde bir sıcaklık belirdi.
“Belki de haklısın,” dedi düşünceli bir şekilde. “Biraz olsun hayatın tadını çıkarmak gerekir.”
O günden sonra Arif, işini aksatmadan yapmaya devam etti ama ara sıra Lila ile buluşarak vadinin güzelliklerinin keyfini çıkardı. Lila ise Arif’ten çalışkanlığın önemini öğrendi ve bazen kendini rüzgâra fazla kaptırmamak gerektiğini fark etti.
Ve böylece kelebek ile arı, birbirlerinden çok farklı olmalarına rağmen en iyi dost oldular. Çünkü gerçek dostluk, birbirinden bir şeyler öğrenmekti.